ALINTIDIR!
Herşey 1999 yılnda başladı. Bir oyun PlayStation sahiplerini ilk kez bu kadar çok korkutmuştu. Başta bazıları tarafından basit bir Resident Evil taklidi gibi görülse de Silent Hill; atmosferi,hikayesi,müzikleri ile kısa zamanda kendini ispatladı ve Final Fantasy 7, Gran Turismo, Metal Gear Solid ve Resident Evil gibi PlayStation klasikleri arasında yerini aldı.
Konami haklı olarak devamını çıkarmakta gecikmedi ve yaklaşık 2 sene sonra, 2. oyun PS2lerimize konuk oldu. Silent Hill atmosferini, 128 bitte yaşama fırsatı bulduk. 2. oyun, ilkine göre bambaşka bir hikayeye sahipti ve kısa bir süre sonra Konaminin PClere de çıkarmasıyla, birçok PC sahibi seriyle tanıştı. PC ve konsollarda gördüğü ilgi üzerine, geçtiğimiz yıl önce PS2 sahipleri ve kısa bir süre sonra PC sahipleri 3. oyunla tanıştı. 3.sü her ne kadar kasabadaki özgürlüğümüzü kısıtlamış olsa da, ilk Silent Hillin devamı niteliğindeki hikayesi,şahane grafikleri ve güzel bayan karakteriyle, serinin zirvedeki yerini bir kat daha sağlamlaştırdı. Daha 3. oyunu yeni bitirmiştik ki Silent Hill 4ün fısıltıları duyulmaya başlandı. Konami altın yumurtlayan tavuğunu kesecek değildi ve serinin 4.sü geçtiğimiz ay Japonyada Silent Hill 4 : The Room adı altında İngilizce dil desteği ile beraber piyasaya sürüldü.
Mom,Why doesnt u Wake up?
Bu sefer ki kahramanımız, sıradan bir apartmanın 302 numaralı dairesinde oturan Henry Townshend. Dairede tüm duvarlar pas ve kan içindedir. Pencereler tahtalarla kapatılmıştır. Henry, duyduğu erkek çığlığının ardından çaresiz bir şekilde salona çıktığında hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görür. İlk farkettiği şey, açık olan televizyonun sesidir. Bunun dışında, dairede kulak tırmalayıcı bir ses duymaktadır. Az sonra duvardaki çatlaklar büyümeye başlar ve hemen ardından Henrynin son gördüğü şey duvarı yırtarcasına çıkan, zombi benzeri insansı bir yaratık olur...
Henry uyandığında tüm bunların bir kabus olduğunu anlar. Bu sefer duvarlar ve eşyalar temizdir ama ev eskisi gibi değildir. Evde ne radyo, ne televizyon, ne telefon, ne de saat çalışmaktadır ve evin dışarı ile olan tüm bağlantıları bir şekilde kesilmiştir. Henry salona çıktığında, özellikle dış kapının inanılmaz bir şekilde içeriden kilitlendiğini görür. Birileri Henrynin odadan çıkmasını istememektedir. Kapının üstünde de kırmızı harflerle birkaç kelime yazmaktadır Dont go out!! Walter
First Person???Silent Hill???
Oyuna first person kamera açısıyla başlıyoruz ve sonuna kadar Henryyi evde bu şekilde kontrol ediyoruz. Ev dışında Henry yine klasik third person açısında. Banyodaki delik yardımıyla (ki sonradan bu deliğin yeri değişecek) bölümlere geçişi sağlıyoruz ve herhangi bir duvardaki kırmızı delikler ile, kendimizi evde buluyoruz. Tüm savelerimizi evde yapacağız ve ister istemez atmesferden kopmanızı sağlayacak.
İlk 3 Silent Hille göre, bazı değişikler var. Bu saçma save sisteminden sonra, yapımcılar Inventory sistemine de ufak bir ayar yapmayı unutmamışlar. Bir itemi kullanacağımız zaman, eskisi gibi oyunu durdurmuyoruz. Kare tuşuna bastığımızda, ekranın sol alt köşesinde elimizdeki itemlar beliriyor ve yine kare tuşuyla istediğimizi kullanabiliyoruz. Buna karşılık tarşıyabileceğimiz sayı sınırlandırılmış ve en fazla 10 tane taşıyabiliyoruz. Fazla gelenleri de evimizdeki sandıkta saklayabiliyoruz.
Bu sistemin eskisinden daha kullanışlı olduğu kesin ama sandık olayı, atmosferi bozan bir başka etken. Mesela 48 pistol mermisi taşımak için 4 item yerinden, 4 adet nutrition drink (sağlık) taşımak için yine 4 item yerinden fedakarlık etmeniz gerekiyor. Yani aynı cinsten nesneler bir item yerinde toplanmıyor. Bu yüzden ateşli silahları kullanmayı unutacak ve oyun boyunca steel pipe ve rusty axe gibi yakın menzil silahlarla haşır neşir olacaksınız. Save ve item boşaltmak için sürekli eve dönmek zorunda kalmak gerçekten can sıkıcı. Bu arada eve her gelişinizde, duvardaki delikten komşu kızı Elieeni dikizlemeyi unutmayın çünkü bu evde yapacağınız tek zevkli iş bu olabilir.
Daha çok yakın dövüş silahlarını kullanacaksınız (hatta oyunun başından sonuna kadar). Yok ben işkenceye dayanıklıyım diyorsanız; Pistol ve Richards Revolver gibi güzide silahları kullanabilirsiniz. Diğer bir yenilik ise, yakın dövüş silahlarını kullandığınızda, sağlık barının hemen yanında ortaya çıkan güç barı. Burada Daire tuşuna basılı tutarak, güç barının dolmasıyla, daha güçlü vuruşlar yapabiliyorsunuz. Her silahın güç barı aynı hızda dolmuyor. Falçata ile 1 saniyede güç barını doldururken, bir beyzbol sopası için uzunca bir süre bekliyorsunuz.
Yaratıklar yine orijinal Silent Hill yaratıkları. Burada Ghostlarla oldukça uğraşacağınıza garanti verebilirim, çünkü bu yaratıklar ölmüyorlar. Ancak Sword of Obedience ile bu yaratıkları yere çivileyebilirsiniz. Yalnız bu kılıcı üstlerinden geri alırsanız, yine aktif hale geçeceklerdir. Bu ghostlar arasında orta yaş amcalara, yaşlı teyzelere ve Ringudaki hatuna (TVden çıkan) rastlamanız mümkün. Diğer ölümlü yaratıklar arasında ise; dev sinekler, bebek yüzlüler, dev insanlar ve maymuna benzeyen yaratıklara rastlayacaksınız. Tabi ara sıra elindeki silahı ile canımızı oldukça sıkacak olan Walter Sullivanı da unutmamak lazım..
Oynanabilirlik açısından değişen fazla bir şey yok. Bu sefer analog zorunlu kılınmış. Normal yön tuşları ile oyun anında itemleri seçiyoruz. L2 ile kamerayı arkaya alıyoruz, R2 ile silah doğrultuyoruz, Kare ile oyun anında itemleri kullanıyoruz, X ile koşuyor, Üçgen ile haritaya ve topladığımız dosyalara ulaşıyoruz. Aksiyon tuşu Daire ve haliyle silah doğrulttuğumuzda daire ile ateş ediyor ve normal konumda çevredeki herşeyi daire ile inceliyoruz. Ev içinde, diğer serilerdeki gibi L1 ve R1 ile sağa sola kayabiliyorken, third person konumda bu tuşları kullanamıyoruz. Halbuki diğer serilerde en fazla yapılan(ve sevilen) haraketlerden biriydi sağa sola kayma.
Sesler genel olarak fena değil. Bildiğimiz Silent Hill sesleri ve müzikleri. Bu sefer kahramanımız radyo ve fener kullanmıyor. Haliyle fazla karanlık göremiyorsunuz. Atmosfer olayı neredeyse kaybolmuş. İster istemez eski serileri özlüyoruz. 3. oyunda azalan özgürlük bu sefer sıfıra inmiş. Kasabada bir adım bile gezemiyorsunuz çünkü oyunda Silent Hill diye gezilebilecek bir kasaba yok! Sadece adı Silent Hill kalmış. Mekanlar, daha önce belirlenmiş sabit ve kapalı mekanlar. Bu mekanlar ise metro, orman,otel ve hapishaneden ibaret. Sürekli bu mekanlarda kısılıp kalacaksınız, çünkü yarıdan itibaren geri dönüş moduna geçiyor ve Elieen ile birlikte sonuna kadar bu mekanları tekrar dolaşıyorsunuz. Hele hele orman, bir oyunda görebileceğiniz en kötü orman. Kısaca oyun, fazlasıyla çizgisel. Hava efektlerine gelince, ne yağmur ne de kar görebileceksiniz. Konami bu efektleri ilkinde unuttu ve hala inatla hatırlamak istemiyor
Grafikler belkide oyunun tek güzel tarafı. Gerek çevre grafikleri, gerek karakter animasyonları PS2de görebileceklerimizin en iyisi diyebiliriz. Ara demolar da güzel ama sanki Silent Hill 3ün ara demoları daha kaliteliydi.
Senoryoyu burada anlatmak istemiyorum ama ilk 3 oyun kadar etkileyici olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir önemli nokta da şu; orta derecenin üstü bir İngilizceniz olmalı. Oyunda bulduğunuz dosyaları mutlaka okuyun, yoksa bazı bölümlerde uzunca bir süre ne yapacağım ben bu itemi nerede nasıl kullanacağım gibisinden dolanabilirsiniz. Bulmacalar öyle zor değil. Dediğim gibi, İngilizcenize dyanıyor. Yinede saçma sapan yerlerde, lüzumsuz bir şekilde takılacağınızdan emin olabilirsiniz (bu sizin suçunuz değil). İnanılması zor ama herhangi bir boss ile karşılaşmayacaksınız ve hatta oyunun sonunda bi Tamam tamam sustum.
Kürsüye Vurma Vakti!..
Sonuç olarak Silent Hill 4 bazı can sıkıcı taraflarına rağmen, tüm PS2 sahiplerinin alıp denemesi gereken bir oyun. Zaten serinin fanatikleri bu oyunu kaçırmayacaklardır. Seriyle ilk defa tanışacak olanlar ise, ilk önce bunu alıp bitirsinler. Yoksa diğer serilerin üstüne böyle bir oyun görmek onları üzebilir..
Herşey 1999 yılnda başladı. Bir oyun PlayStation sahiplerini ilk kez bu kadar çok korkutmuştu. Başta bazıları tarafından basit bir Resident Evil taklidi gibi görülse de Silent Hill; atmosferi,hikayesi,müzikleri ile kısa zamanda kendini ispatladı ve Final Fantasy 7, Gran Turismo, Metal Gear Solid ve Resident Evil gibi PlayStation klasikleri arasında yerini aldı.
Konami haklı olarak devamını çıkarmakta gecikmedi ve yaklaşık 2 sene sonra, 2. oyun PS2lerimize konuk oldu. Silent Hill atmosferini, 128 bitte yaşama fırsatı bulduk. 2. oyun, ilkine göre bambaşka bir hikayeye sahipti ve kısa bir süre sonra Konaminin PClere de çıkarmasıyla, birçok PC sahibi seriyle tanıştı. PC ve konsollarda gördüğü ilgi üzerine, geçtiğimiz yıl önce PS2 sahipleri ve kısa bir süre sonra PC sahipleri 3. oyunla tanıştı. 3.sü her ne kadar kasabadaki özgürlüğümüzü kısıtlamış olsa da, ilk Silent Hillin devamı niteliğindeki hikayesi,şahane grafikleri ve güzel bayan karakteriyle, serinin zirvedeki yerini bir kat daha sağlamlaştırdı. Daha 3. oyunu yeni bitirmiştik ki Silent Hill 4ün fısıltıları duyulmaya başlandı. Konami altın yumurtlayan tavuğunu kesecek değildi ve serinin 4.sü geçtiğimiz ay Japonyada Silent Hill 4 : The Room adı altında İngilizce dil desteği ile beraber piyasaya sürüldü.
Mom,Why doesnt u Wake up?
Bu sefer ki kahramanımız, sıradan bir apartmanın 302 numaralı dairesinde oturan Henry Townshend. Dairede tüm duvarlar pas ve kan içindedir. Pencereler tahtalarla kapatılmıştır. Henry, duyduğu erkek çığlığının ardından çaresiz bir şekilde salona çıktığında hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görür. İlk farkettiği şey, açık olan televizyonun sesidir. Bunun dışında, dairede kulak tırmalayıcı bir ses duymaktadır. Az sonra duvardaki çatlaklar büyümeye başlar ve hemen ardından Henrynin son gördüğü şey duvarı yırtarcasına çıkan, zombi benzeri insansı bir yaratık olur...
Henry uyandığında tüm bunların bir kabus olduğunu anlar. Bu sefer duvarlar ve eşyalar temizdir ama ev eskisi gibi değildir. Evde ne radyo, ne televizyon, ne telefon, ne de saat çalışmaktadır ve evin dışarı ile olan tüm bağlantıları bir şekilde kesilmiştir. Henry salona çıktığında, özellikle dış kapının inanılmaz bir şekilde içeriden kilitlendiğini görür. Birileri Henrynin odadan çıkmasını istememektedir. Kapının üstünde de kırmızı harflerle birkaç kelime yazmaktadır Dont go out!! Walter
First Person???Silent Hill???
Oyuna first person kamera açısıyla başlıyoruz ve sonuna kadar Henryyi evde bu şekilde kontrol ediyoruz. Ev dışında Henry yine klasik third person açısında. Banyodaki delik yardımıyla (ki sonradan bu deliğin yeri değişecek) bölümlere geçişi sağlıyoruz ve herhangi bir duvardaki kırmızı delikler ile, kendimizi evde buluyoruz. Tüm savelerimizi evde yapacağız ve ister istemez atmesferden kopmanızı sağlayacak.
İlk 3 Silent Hille göre, bazı değişikler var. Bu saçma save sisteminden sonra, yapımcılar Inventory sistemine de ufak bir ayar yapmayı unutmamışlar. Bir itemi kullanacağımız zaman, eskisi gibi oyunu durdurmuyoruz. Kare tuşuna bastığımızda, ekranın sol alt köşesinde elimizdeki itemlar beliriyor ve yine kare tuşuyla istediğimizi kullanabiliyoruz. Buna karşılık tarşıyabileceğimiz sayı sınırlandırılmış ve en fazla 10 tane taşıyabiliyoruz. Fazla gelenleri de evimizdeki sandıkta saklayabiliyoruz.
Bu sistemin eskisinden daha kullanışlı olduğu kesin ama sandık olayı, atmosferi bozan bir başka etken. Mesela 48 pistol mermisi taşımak için 4 item yerinden, 4 adet nutrition drink (sağlık) taşımak için yine 4 item yerinden fedakarlık etmeniz gerekiyor. Yani aynı cinsten nesneler bir item yerinde toplanmıyor. Bu yüzden ateşli silahları kullanmayı unutacak ve oyun boyunca steel pipe ve rusty axe gibi yakın menzil silahlarla haşır neşir olacaksınız. Save ve item boşaltmak için sürekli eve dönmek zorunda kalmak gerçekten can sıkıcı. Bu arada eve her gelişinizde, duvardaki delikten komşu kızı Elieeni dikizlemeyi unutmayın çünkü bu evde yapacağınız tek zevkli iş bu olabilir.
Daha çok yakın dövüş silahlarını kullanacaksınız (hatta oyunun başından sonuna kadar). Yok ben işkenceye dayanıklıyım diyorsanız; Pistol ve Richards Revolver gibi güzide silahları kullanabilirsiniz. Diğer bir yenilik ise, yakın dövüş silahlarını kullandığınızda, sağlık barının hemen yanında ortaya çıkan güç barı. Burada Daire tuşuna basılı tutarak, güç barının dolmasıyla, daha güçlü vuruşlar yapabiliyorsunuz. Her silahın güç barı aynı hızda dolmuyor. Falçata ile 1 saniyede güç barını doldururken, bir beyzbol sopası için uzunca bir süre bekliyorsunuz.
Yaratıklar yine orijinal Silent Hill yaratıkları. Burada Ghostlarla oldukça uğraşacağınıza garanti verebilirim, çünkü bu yaratıklar ölmüyorlar. Ancak Sword of Obedience ile bu yaratıkları yere çivileyebilirsiniz. Yalnız bu kılıcı üstlerinden geri alırsanız, yine aktif hale geçeceklerdir. Bu ghostlar arasında orta yaş amcalara, yaşlı teyzelere ve Ringudaki hatuna (TVden çıkan) rastlamanız mümkün. Diğer ölümlü yaratıklar arasında ise; dev sinekler, bebek yüzlüler, dev insanlar ve maymuna benzeyen yaratıklara rastlayacaksınız. Tabi ara sıra elindeki silahı ile canımızı oldukça sıkacak olan Walter Sullivanı da unutmamak lazım..
Oynanabilirlik açısından değişen fazla bir şey yok. Bu sefer analog zorunlu kılınmış. Normal yön tuşları ile oyun anında itemleri seçiyoruz. L2 ile kamerayı arkaya alıyoruz, R2 ile silah doğrultuyoruz, Kare ile oyun anında itemleri kullanıyoruz, X ile koşuyor, Üçgen ile haritaya ve topladığımız dosyalara ulaşıyoruz. Aksiyon tuşu Daire ve haliyle silah doğrulttuğumuzda daire ile ateş ediyor ve normal konumda çevredeki herşeyi daire ile inceliyoruz. Ev içinde, diğer serilerdeki gibi L1 ve R1 ile sağa sola kayabiliyorken, third person konumda bu tuşları kullanamıyoruz. Halbuki diğer serilerde en fazla yapılan(ve sevilen) haraketlerden biriydi sağa sola kayma.
Sesler genel olarak fena değil. Bildiğimiz Silent Hill sesleri ve müzikleri. Bu sefer kahramanımız radyo ve fener kullanmıyor. Haliyle fazla karanlık göremiyorsunuz. Atmosfer olayı neredeyse kaybolmuş. İster istemez eski serileri özlüyoruz. 3. oyunda azalan özgürlük bu sefer sıfıra inmiş. Kasabada bir adım bile gezemiyorsunuz çünkü oyunda Silent Hill diye gezilebilecek bir kasaba yok! Sadece adı Silent Hill kalmış. Mekanlar, daha önce belirlenmiş sabit ve kapalı mekanlar. Bu mekanlar ise metro, orman,otel ve hapishaneden ibaret. Sürekli bu mekanlarda kısılıp kalacaksınız, çünkü yarıdan itibaren geri dönüş moduna geçiyor ve Elieen ile birlikte sonuna kadar bu mekanları tekrar dolaşıyorsunuz. Hele hele orman, bir oyunda görebileceğiniz en kötü orman. Kısaca oyun, fazlasıyla çizgisel. Hava efektlerine gelince, ne yağmur ne de kar görebileceksiniz. Konami bu efektleri ilkinde unuttu ve hala inatla hatırlamak istemiyor
Grafikler belkide oyunun tek güzel tarafı. Gerek çevre grafikleri, gerek karakter animasyonları PS2de görebileceklerimizin en iyisi diyebiliriz. Ara demolar da güzel ama sanki Silent Hill 3ün ara demoları daha kaliteliydi.
Senoryoyu burada anlatmak istemiyorum ama ilk 3 oyun kadar etkileyici olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir önemli nokta da şu; orta derecenin üstü bir İngilizceniz olmalı. Oyunda bulduğunuz dosyaları mutlaka okuyun, yoksa bazı bölümlerde uzunca bir süre ne yapacağım ben bu itemi nerede nasıl kullanacağım gibisinden dolanabilirsiniz. Bulmacalar öyle zor değil. Dediğim gibi, İngilizcenize dyanıyor. Yinede saçma sapan yerlerde, lüzumsuz bir şekilde takılacağınızdan emin olabilirsiniz (bu sizin suçunuz değil). İnanılması zor ama herhangi bir boss ile karşılaşmayacaksınız ve hatta oyunun sonunda bi Tamam tamam sustum.
Kürsüye Vurma Vakti!..
Sonuç olarak Silent Hill 4 bazı can sıkıcı taraflarına rağmen, tüm PS2 sahiplerinin alıp denemesi gereken bir oyun. Zaten serinin fanatikleri bu oyunu kaçırmayacaklardır. Seriyle ilk defa tanışacak olanlar ise, ilk önce bunu alıp bitirsinler. Yoksa diğer serilerin üstüne böyle bir oyun görmek onları üzebilir..